Seray Şahinler –Çünkü bu kahverengi akşam saatlerinde.
Her şeyi en soğuk ölçülere vuruyoruz.
Bir uzak han kavramına. Hanların.
Rahmindeki bir yolcuya, bir semendere.
Ve soğuk bir çağdan geçiyoruz.
Çağlardan Başımızda siyahtan bir hâle.
Ahmet Doğu İpek’in Arter’deki kişisel sergisi “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” Edip Cansever’in 1964 tarihli “Tragedyalar III” şiirinden yola çıkıyor. Soğuk bir çağdan geçmeye devam ediyoruz. Tıpkı Cansever’in şiiri gibi Ahmet Doğu İpek de yaşadığı bu soğuk çağın röntgenini çekiyor. Ne de olsa Edip Cansever’in şiirinden Ahmet Doğu İpek’in tablolarına değin dünyada değişen hiçbir şey yok.
Hayat bir sis perdesi
Sergideki işler kum fırtınası, yanardağ patlaması, heyelan ve güneş tutulması gibi doğa olaylarından yola çıkan resimler, çizimler, yerleştirmeler ve video eserlerden oluşuyor. Gökyüzünü, güneşi, tektonik hareketleri takip ederek görünenle görünmeyenin ötesinde bir kozmos inşa ediyorsunuz. Arter’in gün ışığı girmeyen -1 katında gerçekleşen serginin en “baskın” işlerinden biri “Çok uzaktan ve hep” serisi. İpek, belli ki edebiyatla da sıkı bir ilişki hâlinde. İşlerin büyük bölümünde mutlaka edebi karşılaşmalar yaşıyorsunuz. “Çok uzaktan ve hep”, Virginia Woolf’un 29 Haziran 1927’de deneyimlediği güneş tutulmasından tam bir yıl sonra sarfettiği “Bu, güneşin burada mağlubiyetiydi” sözlerine atıf yapıyor. Sanatçının iki yılda ürettiği “Çok uzaktan ve hep” ayın güneşle aynı hizaya gelmesinin neden olduğu döngüde ışığın yokluğunu tercüme ediyor. Farklı biçimde gerçekleşen her tutulmayla birlikte gitgide karanlık bir hâl alan siyah halkalar sosyopolitik anlamda günbegün kararan evrenin de bir yansıması. Sergide referans verilen Anne Carson bu durumu en iyi şekilde özetliyor: “Güneş bizi terk ediyor, ışık tarafından terk edildik.”
Serginin dikkat çeken işlerinden biri ise sanatçının inşa ettiği hayali ada “Albino Island/Caecus Volcano.” Orta Dünya’yı çağrıştıran topografik çizimler, görünen ve görünmeyenin yerine işaret ediyor. Bu adada her şey siyah-beyaz. Yanardağdan gökyüzüne doğru uzanan siyah patlama ise ışıksızlık durumunu dünya ölçeğine taşıyor. Albino Island’da tıpkı hayat gibi hem hiçbir yerde hem her yerdesiniz. Hem var hem yoksunuz! “Suretler serisi / Maruz serisi” ise İpek’in taşlarla kurduğu ilişkiyi yansıtıyor. Sanatçının siyah sulu boya ile betimlediği beş parçadan oluşan taşlar birbiri arasında güç birliği yaparak binlerce yıllık evrenin bir parçası olarak “Suretler” oluşturuyor. “Maruz” isimli yerleştirmede ise doğanın bir parçası olan iki büyük taş, sünger üzerine konuşlanmış. İkisi arasındaki bu çarpışma doğal ile sentetiğin, gerçekle yapayın çatışması aynı zamanda.
“Başımızda Siyahtan Bir Hâle”de yer alan işlerin tamamı 2020-2022 arasında üretilmiş. Pandemi sürecinin yarattığı karanlığın üstümüze çığ gibi düştüğü bir dönemde… Fakat İpek’in işlerine bakınca doğanın binlerce yıldır her türlü karanlığı bertaraf ettiğini de düşünüyorsunuz. Doğa bu güce sahip, karanlık hiç bitmese de umuyoruz ki yarınlar aydınlık olacak. Selen Ansen küratörlüğünde gerçekleşen sergiyi 29 Ocak 2023’e kadar ziyaret edebilirsiniz.